Bir buçuk aydır evdeyiz ve en az bir ay daha bu süreç devam edecek gibi. Evvelsi gün Jehat'ın da dediği gibi "Sıkıldık, çatladık". Düşünün. Yapmaya mahir olduğumuz birçok şey olmasına rağmen, evde olmayı sevmemize rağmen, kafayı yemek üzereyiz şu aralar. Sürecin ne kadar devam edeceğine dair bir sürü şey okuyoruz. Bilim güzel bir mecra da her bilim insanının değerlendirmesindeki farklılık "öh" dedirtiyor. En azından her gün şundan çok eminiz. "Önümüzdeki iki hafta çok kritik." İşin garibi bunu ilk duyduğumdan beri dört hafta geçti. Neyse....
Şimdileri normalleşme sürecinden bahsediliyor. Tabi bu normalleşme artık nasıl bir normalleşme olacak o biraz muallak. Sağda solda "yeni normal" diye tabir edilen bir kavram geziniyor. Tamam. Yeni normal, modifiye normal, öz hakiki normal, bu normal başka normal... Adı neyse, gelsin. Bir çocuğun başını okşayamamaya razıyım. Sokaklarda bir sürteyim yeter. Vapura binip Karaköy'e bir geçeyim, o eşsiz güzellikteki kaosun kokusunu içime çekeyim. Tamam. Dostu sarıp sarmalamayacağım. En azından karşılıklı bir rakı yudumlayayım. Söz, bir buçuk metreden fazla yaklaşmam.
Şimdilik şu gün batımına bakıp sadece özlediğim insanları, hasretini çektiğim şehrin her metre karesini hayal etmekle yetiniyorum. Bakışlarımla sarılmayı öğrendim dostlar. Size sarılmayı özledim.
Comments